Toplu sözleşme görüşmelerinin genele ilişkin konularda uzlaşma sağlanamaması nedeniyle Kamu İşveren Kurulu tarafından yapılan başvuru nedeniyle Hakem Kurulu ilk toplantısını 23 Ağustos Cumartesi günü Sayıştay’da yaptı.
Haksen, Kesk, Bask, Çalışan-Sen ve Asim-Sen’in birlikte aldığı karar nedeniyle Hakem Kurulu toplantılarının yapılacağı 5 gün boyunca Sayıştay önünde “izleme çadırı” kurularak nöbet tutulmasına başlandı.
1.Günde aşağıdaki ortak açıklama yapıldı.
“HAKEM HEYETİ ÇÖZÜM DEĞİL !
BAŞKA YOLU YOK YASA DEĞİŞECEK!
Resmi olarak 28 Temmuz’da başlayan Toplu Sözleşme Sürecinin tıkanarak hakem heyetine götürülmesini biz “bir oldubittiye getirme telaşı” olarak görüyoruz.
Biz konfederasyon olarak, aylardır, Türkiye’nin dört bir yanına giderek emekçilere neredeyse teker teker taleplerini sorduk. Bu süre zarfında diğer konfederasyonların taleplerini, yıllardır dile getirdiklerimizi ve varılan yeri; sözde toplu sözleşme sistemiyle emekçilerin neler kaybettiğini de değerlendirdik. Sadece halihazırda kamuda çalışmakta olan emekçilerin değil, emeklilerin taleplerini de bilhassa emeklilikle birlikte sorunların ne kadar katmerlendiğini açık etmek için emekli örgütleriyle birlikte değerlendirerek kamuoyuyla paylaştık.
İktidarın temsilcisi olan kamu işveren heyetinin de aslında emekçilerin ve kamu emeklilerin yaşadıklarından bihaber olmadığını biliyoruz. Ayrıca yürüttükleri politikaların nasıl krizler yarattığını ve tutumlarını değiştirmeden devam ederek katmerlendirdikleri bu krizleri emekçilerin üzerine nasıl yüklediklerini bilmiyor olabilirler mi? İktidar bununla da kalmıyorlar, son zamanlarda hız kazanan anti demokratik uygulamalara ses yükselten emekçilerin biraradalığının önünü almak için grev yasaklarıyla sendikal ayrımcılıkla örgütlenme hakkımıza saldırıyor.
Hakem heyetinin geçmişteki pratiklerine bakarsak önümüzdeki 2 yıl 4,5 milyon kamu emekçisinin ve 2 milyon emeklinin aileleriyle ekonomik kriz karşısında açlık ve sefalete mahkum edileceğine işaret eden bu teklifi tasdik edeceği çok açık. Biz bu sürecin, yani Toplu Sözleşme sürecinin her aşamasıyla, hem biçimi hem yürütülme süreci ve usulü açısından bir bütün halinde sorunlu olduğunu defalarca söyledik, söylemeye de devam edeceğiz. Yıllardır toplu sözleşmenin sadece ağustos ayına sıkıştırılmasının bile bu sözleşmenin emekçilerden kaçırılma çabasını yansıttığını ve bu sürecin emekçilerin hayrına olmayacağının bir göstergesi olduğunu ifade ediyoruz. Gelinen aşama da daha önceki 7 Toplu Sözleşme de olduğu gibi tüm söylediklerimizi, altını çizdiklerimizi doğruluyor. Tüm bu sürecin değişmesi, 4688’in tarihin çöp sepetine gitmesiyle mümkün olacaktır.
Yetkili konfederasyon emekçilerin ve konfederasyonların tepkisiyle hakem kuruluna başvurmaktan imtina etmiş olsa da bugün katılımlarıyla Hakem kurulunun toplanabilmesini sağlayan konfederasyonların bu oyunu dürüst oynamadıkları açığa çıkmıştır. Zira konfederasyonların üye vermemesi durumunda hakem heyetinin toplanabilmesi için ihtiyaç duyulan 8 kişilik heyet oluşmamış olacak, yani toplanamayacaktı. Burada yetkili konfederasyon biz elimizden geleni yaptık ancak işleyiş böyle Kamu İşveren Heyeti hakeme gitti demesine zemin hazırlamaya çalıştığını yani şimdiye kadar oynadığı oyunun başka bir türünü sahnelediğini görüyoruz. Hakem heyetinin bir çözüm olmadığını kendilerinin de defaatle ifade etmiş olmalarına rağmen iktidarın işveren heyeti olarak hakem kuruluna gitmesi durumunda heyete dahil olarak heyetin işler hale getirilmesi hakem heyetine başvurmaktan farklı değil. Öncelikli olarak bunu belirtmek isteriz.
Yürütülen görüşmelerin şeffaf olmaması, kazanım diye tanımlanan ve şu ana kadar basına yansımış olan maddelerin bir kazanım olmadığı çok açıkken bu propagandanın toplu sözleşme süreci meşrulaştırma uğraşısı olduğunu görmek gerekir. Kaldı ki bu tür kazanım iddialarını çok duyduk her toplu sözleşme sonrası bilmem ne kadar kazanım elde ettik naraları attılar ancak ortada hem özlük hem ekonomik hem de iş güvencesi konusunda büyük kayıplar var. Bu kayıplar hangi ara oluştu diye soruyoruz.
4688 sayılı yasanın sendikalardan, emekçiden yana olmadığı çok net. Grevsiz toplu sözleşme hakkının kimin lehine olduğu da öyle. Bu nedenle bu yasa bağlamında yürütülen görüşmeleri biz bir toplu sözleşme süreci olarak görmüyoruz. Oluşumu, usulü her şeyiyle bir düzmeceden fazlası olmayan, hakem kurulunun da sonucu belli bir oyunun oyuncusundan fazlası değildir. Sözde uzlaşının sözüm ona hakem kurulu kararı gibi gösterilerek, yargı yolunun kapatılması kabul edilemez.
2 aydır iş yerlerinde ve alanlarda söylediklerimizin, emekçilerin ve emeklilerin taleplerinin özellikle de çalışma bakanlığı önünde ifade ettiklerimizin arkasındayız. Daha fazla kaybetmek istemiyoruz. Yoksulluğa razı olmayacağız. Bunun için, emekçilerin, emeklilerin sesleri duyulsun diye hakem kurulunu takipteyiz. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi buradan adil bir sonuç çıkmasını beklemiyoruz..
İstedikleri kadar görmezden, duymazdan gelmeye çalışsınlar, hayatın üretildiği her yerde emekçiler kendilerini yok sayan bu kararlara ses yükseltecek. Onlarda görmek duymak zorunda kalacaklar.
Bugün bu sonucu yaşıyorsak sebebi iktidarın sendikaları arka bahçesi gibi görmesine zemin veren 4688. Bu yasa değişecek, başka yolu yok. Bu yasa emekçilerin örgütlü gücüyle değişecek.
Bizler, sürecin öznesi olan emekçiler hakkımız olanı alana kadar mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Biliyoruz ki emekçilerin örgütlü gücü hiç azımsanamayacak etkidedir, değişimi gerçekleştirmek mümkün!
YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!”

